ALDATILAN EŞ VE 3.KİŞİNİN TAZMİNAT SORUMLULUĞU

ALDATILAN EŞ VE 3.KİŞİNİN TAZMİNAT SORUMLULUĞU


Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/1334 Esas, 2017/545 Karar 22/3/2017 tarihli Karar;
Davacı, eşi S. ile davalı arasında uzun süredir devam eden duygusal ve cinsel ilişki bulunması,
eşinin evini terk ederek davalının yaşadığı Adana iline gidip onunla birlikte yaşamaya
başlaması, bu gayrimeşru ilişkinin aile bütünlüğüne haksız bir saldırı niteliğinde olup aile
düzeninin bozulması nedeniyle kendisi ve çocukları için manevi tazminat talep etmektedir.
Davalının ise, davacının eşiyle evli olduğunu bilerek duygusal ve cinsel ilişkiye girdiği yönünde
açık kabulü bulunduğu, savunma olarak da iki çocuk babası olan S.’nin iki çocuğunu da
bırakacak kadar mutsuz olduğunu dile getirdiği görülmektedir. S.’ın annesi ve babası olan
davacı tanıklarının beyanlarından, davacının eşinin Adana’da davalı ile birlikte yaşadığı, iki kez
kendi isteği ile gelerek pişman olduğunu bir daha gitmeyeceğini söylemesine rağmen tekrar
kaçıp gittiği, davacının bu olaydan dolayı çok üzüntü hissettiği, manen yıprandığı ve çevrenin
psikolojik baskısına maruz kaldığı anlaşılmaktadır. Dava dışı eşin açtığı boşanma davası ise,
taraflarca takip edilmemiş ve davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Hemen belirtmekte yarar vardır ki, gerek Anayasada, gerek Türk Medeni Kanununda aile
toplumun temeli olarak kabul edilmiş ve aileyi koruyan hükümlere yer verilmiştir. Aile sadece
mensubu olan kişiler için değil toplum için de önemlidir ve hem yazılı hukuk düzenimizde hem
de örf ve adet hukukumuzda özel bir yere sahiptir. Bu nedenledir ki, ailenin korunmasına yönelik
düzenlemeler sadece aileyi değil, tüm toplumu ilgilendirmektedir. Aile mensuplarının birbirlerine
karşı yükümlülüklerinin ihlali çoğu zaman toplum düzenini de etkilemekte, yasalar nezdinde
koruma önlemlerinin alınması yoluna gidilmektedir.
Böylesi öneme sahip aile kurumuna mensup erkekle, evli olduğunu bilerek kurulan duygusal ve
cinsel ilişkinin aile kurumuna vereceği zarar kaçınılmazdır ve davalının bunu öngörmemiş
olması düşünülemez.
Bu nedenledir ki, evli kişilerle ilişki uzun süre suç sayılmış ve aile kurumu bu yolla da koruma
altına alınmak istenmiştir. Bu tür eylemlerin daha sonraki yasal düzenlemeler sırasında suç
olmaktan çıkarılmış olması, bu eylemin ahlaka aykırılığını ve dolayısıyla haksızlığını da ortadan
kaldırmayacaktır. Zira bir eylemin ceza kanununa göre suç teşkil etmemesi ve müeyyidesinin
düzenlenmemiş olması, borçlar hukuku hükümlerine göre ahlaka ya da hukuka aykırı olarak
kabul edilmesine engel teşkil etmemektedir.
Diğer taraftan, eşler evlilik birliğini kurmakla birbirlerine sadakat borcu altına girdikleri gibi,
mensubu oldukları aile birliğine karşı da sorumluluk altına girerler. Davacının eşinin evli
olmasına rağmen bir başkası ile cinsel ve duygusal ilişkiye girmesi, evlilik sözleşmesi ile
bağlandığı, sadakat borcu altına girdiği eşine karşı haksız eylem niteliğindedir. Davalı kadın da,
evli olduğunu bilerek davacının eşiyle gayrı resmi ilişkiye girmek ve ondan çocuk sahibi olmak
suretiyle, gerek yasalarca gerek örf ve adet hukukunca korunmayan haksız bir davranış içine

girmiştir. Bu davranış da açıkça haksız eylem niteliğindedir.
Eş söyleyişle, esasen dava dışı eşin, evlilik birliğinin gerektirdiği sadakat yükümlülüğü
bulunmakla birlikte; onun evli olduğunu bilen ve buna rağmen onunla ilişkiye giren davalı
kadının da dava dışı kocanın sadakatsizlik eylemine katıldığında ve her ikisinin de bu haksız
eylemlerinden birlikte ve müteselsilen sorumlu olduklarında kuşku bulunmamaktadır.
O halde olayda, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 50. maddesinde düzenlenen birden fazla şahsın
müşterek kusurlarıyla bir zarara yol açmaları, diğer bir deyimle tam teselsül hali mevcut olup,
davalı doğan zarardan, davacının eşi ile birlikte müteselsilen sorumludur.
Müteselsilen sorumluluğun bulunduğu durumda da davacı, alacağını sorumluların tamamından
isteyebileceği gibi bunlardan biri veya birkaçından da isteyebilir. Bunlardan birisinin ölmüş
olması diğerini sorumluluktan kurtarmaz. Zarar gören dilerse davasını bu kişiye yöneltebilir. Şu
durumda; sorumlulardan birisi olan davacının eşinin vefat etmesi, teselsül ilişkinde bulunan
davalının sorumluluğunu ortadan kaldıracak bir olgu olarak kabul edilemez ve davalının haksız
eyleminin varlığını ortadan kaldırmaz. Böylece, evli bir kimsenin evlilik dışı birlikteliği, diğer eşin
sosyal kişilik değerlerine saldırı niteliğinde olduğu gibi, bu eyleme katılan kişinin eylemi de
bundan ayrı düşünülemez. Dolayısıyla, bu eyleme evliliği bilerek katılan kişi de diğer eşin
uğradığı zarardan sorumludur.
GÖRÜŞ AYRILIĞI
Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu, aldatılan kişinin, eşinin sevgilisinden tazminat isteyip
isteyemeyeceği konusunda yaşanan görüş ayrılığının giderilmesi için konunun İçtihadı
Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nda görüşülmesini kararlaştırdı. Konuyu görüşen kurul, SON
SÖZÜ SÖYLEDİ VE EVLİLİK BİRLİĞİ SÜRERKEN ALDATILAN KİŞİNİN, EŞİNİN
SEVGİLİSİNDEN MANEVİ TAZMİNAT İSTEYEMEYECEĞİNE KARAR VERDİ.
# HUKUKİ MAKALELER
TÜRK HUKUKUNDA UYUŞTURUCU MADDELERLE İLGİLİ UYGULAMALAR
– 3298 Sayılı Uyuşturucu Maddelerle İlgili Kanun
– 1918 Sayılı Kaçakçılığı Men Ve Takibine Dair Kanun
– 2559 Sayılı Polis Vazife Ve Salahiyetleri Kanunu
– 6197 Eczaneler Ve Eczacılar Hakkında Kanun
– 2313 Sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun
– 1262 Sayılı İspençiyari Ve Tibbi Müstahzarlar Kanunu
– 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu

– 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu
– 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun

By |2022-08-10T09:53:51+00:00Temmuz 2nd, 2015|GÜNCEL YARGITAY KARARLARI|0 Comments